Karaincir Efsanesi
- Son Güncelleme: Pazartesi, 14 Aralık 2015 22:40
- Cengiz EREN tarafından yazıldı.
- Gösterim: 4639
Balıkçı oğlu olduğunda çok sevinmişti. O da kendisi gibi balıkçı olacak ve ailesinin ihtiyaçlarını denizden karşılayacaktı. Yıllar, yıllar, çok uzun yıllar öncesiydi.
Denizin daha mavi, hayatın daha kolay, yenen yemeklerinin tadının daha güzel hissedildiği, balıktan çıkan yağların aydınlattığı yerde yapılan sıcak sohbetlerin olduğu günlerdi. Deniz bazen dümdüz olur, bazen de azardı. Öyle günlerde tekne kıyıya çekilir ve beklenirdi, fırtınanın geçmesi için. Çocuk önce yürümeye başlamıştı, sonra da büyümeye devam ediyordu.
Balıkçılığın tüm sırlarını babasından öğreniyor, nerelere ağ atılır, olta iğneleri nasıl yapılır, hangi yemle hangi balık tutulur, bulutların hareketinden hava tahmini nasıl yapılır, yıldızlardan yön nasıl bulunur, hepsini öğreniyordu, çok küçük yaşlarında.
Benzer zamanlarda bir başka evde bir kız çocuğunun doğumu eve neşe getiriyordu. Aile tarımla uğraşıyor ve denize yakın duruyorlardı. Toprak da, deniz gibi bilindiğinde geçimlerini temin edecek, karınlarını doyuracak sebze ve meyveyi veriyordu. Domatesler, biberler, salatalık ve başka çok sayıda bitki, buğday, fasulye ve nohut. Tohumdan ekiliyor ve sulandığında büyüyorlardı. Sonrada ya hasat yapılıyor ve toplanıyordu.
Burası Karaincir'di. Balıkçının oğlu Karaincir'in çok uzağında büyümüş ve yağız bir delikanlı olmuştu. Günlerden bir gün denize açıldığında o gün kısmetinde neler olacağını düşünüyor ve babasının kendisini öğrettiği yerlerde ağ atıyordu, sonra yeniden toplanmak üzere.
Havanın ani kararması fırtına patlayacağını gösteriyordu. Hemen yelkenini açtı ve kıyıya ulaşmak için hareket etti. Fırtına beklediğinden çok daha önce patlamış ve kendisi de fırtınanın ortasında tek başına kalmıştı. Neler yapacağını düşünürken teknesinin yelkeninin parçalandığını görmek onu üzse de, yaşadığı korku çok daha büyüktü.
Denizin ortasında yapayalnızdı ve dalgalar onu sürüklüyordu. Ceviz kabuğu gibi sallanan teknesi içinde bir dalganın altında kalıyor, bir dalganın tepesinde buluyordu kendisini. O sırada büyük bir çatırdı duydu yelken direğinin üzerine geldiğini gördü. Kırılan yelken direğinin yakında gördüğü andan sonra hissettiği acı ile kendisini kaybetti.
Karaincir koyunda büyüyen kız işlerini bitirmiş, patlayan fırtınanın yarattığı büyük dalgaları ve denizi seyretmek için kıyıya inmişti. Dalgalar beyaz köpükler saçarak kıyıya vururken çıkardığı sesleri duyuyor ve yüzüne gelen su taneciklerinin serinliğini hissediyordu. Güneş batıya doğru epey ilerlemişti. Akşam üstü saatlerinde denizi seyretmenin on hep iyi geldiğini ve hep iyi hissettirdiğini biliyordu.
Kız yeşil gözlerine inanamadı, dalgalar arasında inen çıkan tekneyi görmüştü. Acaba içinde biri var mı? diye düşündü. Sonra dalgaların tekneyi sahile yaklaştırmasını bekledi, bekledi, bekledi. Güneş biraz daha batıya hareket ediyordu. Denize girip yaklaşan tekneyi tuttuğunda içinde yatan genci görmüştü. Gücünü son kertesine kadar kullanarak tekneyi sahile çekmeye başladı. Yaşıyor muydu? içindeki genç. Kendisinden bir kaç yaş büyüktü.
Koşarak eve döndü ve anne ve babasına haber verdi. Birlikte kıyıya indiler hızla ve teknenin içinden çoçupu çıkardılar. Baygın şekilde yatmaya devam ediyordu. Hep birlikte tutarak eve getirdiler. Üzerindeki balık ve tuz kokan elbiseyi çıkardılar ve yatırdılar.
Kız gencin başında bekliyordu gecenin ilerleyen saatlerinde. Anne ve babası lambaları söndürmüş ve yatmışlardı. Odada titreyen lambanın fitilinde yayılan aydınlık oda içindeki gölgeleri de hareket ettiriyordu. İçeride rüzgarın hafif esintisi ile sürekli bir hareket yaratıyor, yatan gencin üzerinde garıp ışıltılar ve şekiller ortaya çıkarıyordu.
Genç gözlerini ilk açtığında "neredeyim" diye düşündü. Dalgaların yarattığı sarsıntı yoktu. Denizin sesi ve kokusu da yoktu. Tavanda hareket eden gölgeleri gördü. Sonra kendisine bakan iki göz olduğunu farketti. "Neredeyim ben" diye halsiz ama heyacanlı bir şekilde sordu. "Neredeyim?" Kız "evimizdesin" dedi. Hangi ev, kimin evi, neredeki ev, soruları zihninden hızla geçti.
Kızın yeşil gözlerini ve güzelliğini farketti. "Seni Karaincir koyunda dalgalar arasında bulduk" dedi kız. Sonra da kalkıp annesinin hazırladığı çorbayı getirdi. Genç adam yavaş yavaş çorbayı içmeye başlamış ve karnının ne kadar acıkdığını da farketmişti. Giderek daha hızlı içiyor ve çorbanın tadını da alıyordu.Günler günleri kovaladı, genç ayağa kalkmış ve kendisini iyi hissetmeye başlamıştı.
"Acaba annem babam ne yapıyor," diye düşündü. Kız ile aralarında başlayan duygusal akış, daha önce hiç hissetmediği bir duygu idi.İyileşiyordu. Günler günleri kovaladı. Ayağa kalktığında eski gücüne kavuştuğunu hissetti.
Beraberce kıyıya indiler. Teknenin hali hiç de iç açıcı değildi. Dalgalara dayanmış ama hasar da görmüştü. Kırılan direğin ve yelkenin onanırlması gerekiyordu. Kız ile birlikte onarmaya başladılar. Bir kaç güç sonra tekne tamamlanmış, kıza karşı hissettiği duygular da o oranda artmıştı. Kızın da kendisini çok yakın hissettiğini hissediyordu.
Eve döndüğümde "anneme babama evlenmek istediğimi söyleyeceğim" diye düşündü. Deniz kenarında birlikte dolaştılar, kumlarda ayak izlerini bıraktılar, denize taş attılar ve ilk defa birbirlerine sarıldılar. "Yarın ben gitmeliyim" dedi genç. Kız üzülmüştü. "Tekrar gelecek misin" diye sordu, merakla. "Balığa çıktığım günlerde akşam saatlarinde buraya hep uğrayacağım. Hergün de balığa çıkıyorum" dedi.Sonra eve gittiler.
Annenin hazırladığı yemekleri mum ışığında yediler. Güldüler, eğlendiler ve aynı zamanda garip bir hüznün odayı kapladığını hissettiler. Sonra yatma zamanı. Anne ve baba uyudduktan sonra kız sessizce yatağından kalktı ve diğer odada yatan gencin odasına girdi. Uyuyordu genç adam. Yatağına sessizce süzldü ve vücudunun sıcaklığını hissetti.
Genç adam ona sarıldı uyanmadan, o da genç adama. Başka hiçbir hareket olmadan sabaha kadar sarılarak uyumuşlardı. Birbirlerini hissetmişler ve huzurlu şekilde nefes alışlarını duymuşlardı, farkında olmadan. Uyandıklarında hala sarıldıklarını farketmişlerdi.
Güneş doğmak üzereydı. Kız zorlanarak kalktı, kalkmak istemese de. Genç adam da onu bıraktı, bırakmak istemese de. Ayrılığın hüznü ikisinin de üzerine çökmüştü şimdiden.Kahvaltıdan sonra kıyıya indiler. Denize doğru yaklaştıklarında hüzün biraz daha artıyordu. "Tekrar geleceğim" dedi genç adam. Kız eli ile kuzey doğu tarafını göstererek "seni bu tepede bekleyeceğim gün batımına yakın" dedi. "Senin teknenin gelişini daha erken görebilmek için ve gördüğümde koşarak denize ineceğim ve sana sarılacağım" dedi.
Genç adamın tekneye bindiğini gördü ve tekneyi denize doğru itmeye başladı. Yelken açıldı ve tekne hızla kendisinden uzaklaşmaya başladı. Tekne giderek uzaklaşıyor ve küçülüyordu. Gözden kaybolmadan önce son defa bir el daha salladı ve "yarın onu tepede bekleyeceğim" diye düşündü.
Öğleden sonra tepede yerini almış ve denize doğru bakıyor ve gelecek sevgilisini ve tekneyi görmeye çalışıyordu. Bekledi, bekledi ve bekledi. Aylar geçerken, yorulduğunu hissetti, bir gözü denizde, sırt üstü uzandı ve beklemeye devam etti.
Bugün Karaincir koyundan saat 16.00 dan sonra kuzey doğuya doğru baktığınızda, geçmişte, uzak geçmişte, çok uzak geçmişte, sevgilisinin teknesini görmek için tepede denize doğru bakan genç kızı ve yanıbaşında yatan CEnin siluetini yatan silüetini görebilirsiniz.
Günün diğer saatlerinde orada olduğunu kimseye göstermez. Karaincir efsanesi karaincir tepelerinde sevgilisini bekleyen genç kızın hikayesini anlatır. Taş olmuşsa da gözleri hala denize doğru bakar ve gelmeyen sevgilisini görmeye çalışır. Bugün Karaincir'e gidenler akşam saatlerinde başlarını kaldırıp dağlara bakmadıkları için, orada sevgilisini bekleyen kızı göremezler ve hep denize doğru bakarlar. Bilmezler ki denizden beklenen gelmemiştir.
Bu silueti görebilenlerin sevgililerine daha çabuk kavuştukları, hiç ayrılmadıkları Bodrum'da yıllardır anlatılmaya devam edilir.
Cengiz Eren
28 Haziran 2014
Copyrigth 2014 Cengiz Eren