Savaş, Savaşanlar, Savaşı Çıkaranlar
- Son Güncelleme: Perşembe, 11 Ekim 2012 06:56
- Cengiz EREN tarafından yazıldı.
- Gösterim: 3736
Savaş başladığında mantık sona erer. Savaşlar insan hayatının çok kolaylıkla harcanabildiği dönemler. Korkular insanın her yanını sarar. Paralize olmuş bir durum ortaya çıkarır ve sonuçta kkişiler deha yönetilir hale gelir. Yönetimler bu yüzden var olan veya olmayan düşmanla sürekli olarak savaşmak isterler.
Varolan düşmanlar ülkemizde terördür. Öncesinde irtica diye bir düşman ilan edilmişti. Daha da önce komünizm düşmanlardan biriydi. Sanal bir şeyle savaşıldığında kolaylıkla ayrışma ortaya çıkar. O sağcı, o solcu, şu komünist diye ayrımlar görülür. Amerika'da da Mccarthy döneminde aynı şekilde komünist avı başlatılmıştı. O zamanın teknolojisi ile insanlar takip ediliyor dinleniyor ve sesleri plaklara kaydediliyordu. Sonra da bir nedenle sorgulanıpp damgalanıyordu. Dün varolan irtica tehlikesinden artık bahsedilmiyor.
Bir düşman yaratmak bu anlmada önemlidir diyebiliriz. Bu durumun zihinlserde etkileri farklı olacaktır. Akıl oyunları filminde bu anlatılır McCarthy döneminde topluma aktarılan anti komünist düşünceler normal insanların beyninde etki yapmazken, bir dakinin beyninde paranoya ve şizofremiye neden olabilir. Filmdeki ikinci mesaj ise, dahi olursanız sorun yaşarsınız, normal olun mesajıdır.
Tutkulardan, isteklerden vazgeçip sadece canlı kalmaya çalışmak, savaşırken ya da yaşadığı alanda. Zira savaş başlayınca kimsenin zihninde gelecekle ilgili istekler oluşturulamaz. Herkes paralize olmuştur ve söylenenleri kolayca yaparlar.
Soğuk savaş döneminde Sovyetler Amerika arasında kalan dünya, Sovyetlerin yıkılması ile tek kutuplu dünyaya dönüştü. İki kutuplu dünyayı 3 kutuplu hale getirmek için kurulan Avrupa Birliği de böylece boşa çıkmış oldu. Şimdi ise yeni yaratılan düşman İslam dini olarak seçilmiş durumda. Tıpkı çok uzun yıllar önceki Haçlı savaşlarına benzer savaşlar, Ortadoğu'da yapılmaya devam ediyor.
Arap Baharı ise Cezayir, Libya, Yemen ve Mısır'dan sonra Suriye'yi de etkilemiş durumda. Tabii ki Türkiye de bu durumdan hem artan terör olayları ve hem de Suriye dolayısı ile etkilenmeye devam ediyor. Bir kaç yıl önce "sıfır sorun" politikası, sayısal olarak sorunların artması ile devam ediyor.
Dünya da savaş çıkaran liderlere baktığımızda iki sonuç görünüyor. Çocukluklarında yaşadıkları olayların bu kişilerde de çok etkili olduğunu görüyoruz. Yine önemli bir neden baba kişiliği ile olan çatışmaların ortaya çıkardığı değersizlik duygusu, kaybolmuşluk duygusu veya terkedilmişlik duygusu onların hayatlarını etkiliyor. Politikaya atıldıklarında görünür olmak istedikleri gibi, yanlarında olan kişileri de, yükseldikleri yerlere taşıyorlar. Kader birliği ettiği insanlardan ayrılmaları çok kolay değil ve bu da o kişiler tarafından manipüle edilmelerini sağlıyor, zaman ilerledikçe.
Bu anlamda savaş kişisel sorunların sosyal ve siyasi hayata taşınması anlamını da taşıyor. Hepsinin çok zor çocukluk geçirdiğini biliyoruz. Sevgi eksikliği ve değersizlik duygusu onları görünür olmaya doğru itecektir.
Savaş başladığında mantık çalışamaz olur, kişiler ışık gören tavşan gibi hareket edemez olurlar. Savaşa gidenler hair müzikalinde olduğu gibi, gittiklerinden çok farklı dönerler. Yaşasalar, bile savaşın zihinlerinde bıraktığı izleri uzun süre taşıyacaklardır. Vietnam'da yaşanan savaşın binlerce sorunlu genci yarattığı gibi. Savaşmaya hayatlarında da devam edecek, sürekli olarak savunma durumunu deva ettireceklerdir.
Aslında savaşı kimse istemiyor. Ancak istemedikleri halde savaşa girebiliyor ülkeler. Tıpkı futbol maçlarında hakemin verdiği kararın değişmemesi gibi, savaş kararı da bir kişinin düşüncesinde oluşup karara dönüştükten sonra savaş başlıyor, yakınındakileri ikna ettiğinde.
Sorulması gereken soru ise şu: Aslında savaşı kim istiyor?