Yalan ve Gerçek
- Son Güncelleme: Cumartesi, 22 Ağustos 2015 18:58
- KY tarafından yazıldı.
- Gösterim: 3642
İnsan neden gerçeklerden kaçıyor ve yalana sığınıyor ? Yalanın kişisel yaşamımızdaki panoramasına baktığımızda, yalan insana özgü, insanın yarattığı, sanal bir niteleme, önce ihtiyaçtan ya da bir sebepten dolayı masum başlayan, ama kendi süreci içerisinde geliştikten sonra durdurulamayan, devam ettiği sürece giderek insanı gerçeklerden koparan, yabancılaştıran, başka alanlara doğru kayan, geri dönülemez noktaya kadar giden ,insanın yarattığı, zarar veren, başka bir çelişkiyle gelişen ve sürekli hal değiştiren bir olgu.
Yalanın büyümesinin yardımcıları , körükleyicileri var, ona menfaat karışıyor, egoizm karışıyor, insanın sosyal süreçleri, gerçeklikten kopması , para ve rant elde etme hırsı gibi...
Bozulmayı durduramıyorsun devam ediyorsun, çünkü menfaatin var çıkarların var.
Tedavi edilmesi gerekiyor aksi taktirde bulunduğu ortama ve kişiye kötü sonuçlar veriyor.
Şeker buna iyi bir örnek, şeker ihtiyacını bir çok şeyden karşılayabildiğin ve ihtiyacın olmadığı halde, şekerli tatlılar yemeye devam edersen tamamen sağlığını kaybediyor, şekerin ağız tadından dolayı bütün sıhhatini riske atmayı göze alabiliyorsun.
Yalan da işte böyle bir şey, ağızda bir tat yaratıyor fakat yemeye devam ettiğin ve durduramadığın noktada zehirleniyorsun.
Yalanın da kendi içerisinde çelişkileri ve süreçleri var.
Yalanla yapılan şeyler var, yandaşları var, yalan dediğin şey sadece bir şeyden oluşmuyor, her yönü var yalanın, melek kavramı var, şeytan kavramı var...
Bunlar da yalana hizmete ediyor ve yalanın devamını sağlıyor, kendi süreci içerisinde kendi varsayımlarını, inançlarını ve kendi kahramanlarını yaratıyor, onu destekleyen şeylerle beraber kendini hep devam ettiriyor.
Aslında mümkün olsa, gerçeklerin kendi süreçleri ortaya çıkmasa insanlar hep yalan içinde yaşamak istiyor, fakat onun yalanları ile gerçek olan hiçbir zaman değişmediği için, gerçekler insanı kabule zorluyor, çünkü yalan hayata hizmet etmese de kısa vade de kişiye hizmet ediyor ancak devam ettirdiğin zaman hiç ummadığın yerde çöküyor, zarar ediyor, o süreçler yaşama ve bireye zarar veriyor, yaşanmaz hale getiriyor.
İnsanın esas kaçırdığı şey, kendi yaptıklarının yalan olmadığını sanıyor olması, tekrar ederek kendi yalanına inanmaya başlaması ve yalanlarının da artık onun kendi gerçeği haline geliyor olması.
Kişi buna inanırken, kendi gerçeği de bir taraftan sürmeye devam ediyor.
Bu sefer kendi yaptıkları ile kendi gerçeği arasında bir tutarsızlık, yozlaşma, kendini yargılama ve kendine yabancılaşma başlıyor,
Yani insanın yaşantısı, bütün yabancılaştıklarını, unuttuklarını, inkar ettiklerini, ben bunu kendime göre değiştiririm dediklerini yeniden, kendi gerçeği ile yüzleştiriyor.
Bu sefer ne oluyor?
Gerçeklerle, kendi yarattığımız gerçekler arasında, yani gerçek kabul ettiğimiz yalanların arasında kalıyoruz bu kez daha fazla yalana sarılıp, inatla kendi haklılığımızı gerçekmiş gibi dayatma çabası içine giriyoruz.
Bu nedenle sık aralıklarla dönüp, ben nerde hata yapıyorum, nerde yanlış yaptım bunların hangileri düzeltilebilirim diye düşünülmesi , yüzleşilmesi gerekiyor.
Yüzleşmezsek ne oluyor?
İnsan yalandan kopmazsa, yüzleşmezse ve yalana devam ederse yaptıklarının giderek daha büyük yalanlara dönüştüğünü kabullenmezse çelişkiler başlıyor, kaos çıkıyor, depresyon, kriz oluyor, içinden çıkılmaz durumlara dönüyor,kavgalar çıkıyor ve şah- mat oluyor.
Yalanın sonuçları, "Yalanlarla Sibirya'ya kadar gidersiniz ama dönemezsiniz" sözünü de doğrulamış oluyor.
İşte, bu yüzdendir ki, bu süreçlerin durdurulması ve gerçeğe döndürülmesi gerekiyor.
Yalan ve gerçeğin ayrımlarını yapmak, yalandan geri dönülemeyen noktalara gelindiğini görmek, yalanın devamında nelerin olabileceğini fark etmek ve toplumsal yalanların durdurulamazsa güvenliği bile tehdit edecek süreçlere gelebileceğini, böyle bir süreçte yalana devam etmek yerine kendi gerçeği içerisinde, kendi sorunlarına çözüm bulma çabası içinde olunması gerekiyor.
Peki, neden ihtiyaç hissediliyor?
Çok basit, bu tabiatın, doğanın hiçbir şeyin yalana ihtiyacı yok ki, bir tek insanın yalana ihtiyacı olmuş ,insanlar paylaşımlarını, ölçümlerini, dengeli sürdürmüş olsalar, aç gözlülükten kendilerini arındırsalar zaten böyle şeylere gerek kalmayacak.
Yalandan vazgeçmeye gelirsek;
İnsan yalanın büyüdüğünü, yalanın içinde kaybolduğunu ve devamlı yalan içinde yaşayamayacağını gördüğü vakit, orda bir düzeltme yapmalı, yüzleşmeli, tekrar kendi gerçeklerini kabullenmeli, yabancılaşmasını kaldırmalı ve kendisiyle bütünleşmeli.
Bunu yaparken bazı değerlerini, kaybettiği bazı özelliklerini, çocukluğundaki masumiyeti, naturelliğini, ona güç veren ama yabancılaştığı kendisine ait olan eski güçlerini yeniden kazanmalı.
Sentez yapıp , ben kendi gerçeğimden çok uzaklaşmışım ben artık bütün olmalıyım, ben yalanlarımla gerçeklerimle her şeyimle yaşamalıyım dediği anda, yalanlardan vazgeçtiği anda bu değerlere ihtiyacı var.
Bütün bunları yapmazsanız ne olur?
Kendi gerçeğinizden koptuğunuzu, göremez, kendi orijinal natülinizi bulup, keşfedip onları kabullenemez ve kendi gerçeğinizde yürümenin sizi daha güzel noktalara götüreceğini bilemezseniz,
Hırslarınızdan, çürümelerinizden, bilgi kirliliğinden, şartlanmalarınızdan, kendinizi üstün görmelerinizden vazgeçemez, bunlar benim yıllardır değerlerimdi, beni yanılttılar diyemez ve zihninizdeki hilelikleri temizleyemez, yalanlarınızdan vaz geçemezseniz, gerçekler başınızın belası olur ve sizi zehirler.
Bir de, gerçeklerin çok kötü huyu vardır arada bir ortaya çıkarlar.
Er ya da geç yalanlarınızı yüzünüze çarparlar ve,
İşte o zaman, siz de kendini bitirmiş olursunuz.
Bir de, bir yalan söyleyen varsa, bir de yalan söyleten var, demektir.
Firdevs ERSOY 16.06.2013 İZMİR
14:31
TC Firdevs Çapulcu