köşe yazısı

 

  • Bi'an Önce NLP Köşe Yazısı

    Bi an önce hedefe ulaşmak isteyenlerYaşadığımız Günler

    Kriz, kaos, savaş dönemleri insanın geleceğinin belirsiz hale gelmesini sağlar. Türkiye'de ise, krizler çok uzun yıllardan beri yaşanmakta. Türk insanı yaşadığı bu koşulardan dolayı, kriz içinde kolaylıkla çözüm üretebilir durumda. Çoğu insanımızın kriz olmadığında hiçbirşey yapamaz hale geldiğini görmek şaşırtıcı olmayacaktır. No pain,  No gain cümlesindeki gibi.

    Son bir yılda yaşadıklarımızı düşündüğümüzde ne kadar sert darbelerin arka arkaya geldiğini görebilir. Yaygınlaşmaya başlayan terör, kendilerini patlatarak insanlara zarar verenler, darbe teşebbüsü çok kısa zaman aralıkları ile gerçekleşti. Nedenleri üzerinde sayfalarca yazı yazılabilir ama bu yaşadıklarımızın zihnimizde farkında olmadığımız etkileri olacaktır.

    Hızlı Olmak ve Bi'an Önce

    Bu dönemlerde insanlar zihinlerinde üretilen korkulardan dolayı “bir an önce” davranışını kullanmaya başlayabilirler.

    Geleceği kaybolmuş ve zaman kalmadığını düşünen insanlarda ortaya çıkacaktır.

    Trafiğe çıktığında gideceği yere “bi'an önce” ulaşmak isteyip trafikteki kazaları arttırabilirler.

    Yemeklerini “bi'an önce” bitirmeye çalışıp, haberleri izlemeye çalışabilirler.

    İstediklerinin “bi'an önce” olmasını istedikleri için bunu engelleyen kişilere sert tepkiler gösterebilirler.

    Kazandıkları parayı “bi'an önce” harcayarak, ayın büyük bir bölümünü parasız ya da borçlu olarak geçirebilirler.

    Cinselliği yaşarken "bi'an önce" olmasını isteyip, zevk alamaz hale gelebilirler.

    Soruları "bi'an önce" cevaplamaya çalışarak, sınavda zayıf not alabilirler.

    Krizlerde ortaya çıkan “bi'an önce” davranışı, yaşadığımız hayattaki çatışmaları, trafik kazalarını, şiddeti, cinayetleri arttıracak, insanlar arasındaki iletişimi azaltacaktır.

    İçe Kapanmak

    Caddede sokakta yürüyen insanların birbirinin yüzüne bakmadan yürüdüklerini ve gözlerini diğerlerinde kaçırdıklarını görebilirsiniz. En küçük bir şey söylediğinizde, cevap yerine sinirli bir tepki alabilir ve beklemediğiniz bir anda kendinizi anlamsız çatışmanın bulabilirsiniz. Tıpkı pazar günü İstanbul üzerinde uçan jetin sesini duyan insanların yüzlerinin sararması, ya da “klima çalışıyor mu?” sorusunu soran yolcunun şoför tarafından bıçaklanması gibi.

    “Bi'an önce şuraya gideyim”, “Bi'an önce burayı göreyim”, “Bi'an önce işten çıkayım”, ”Bi'an önce yatayım”, “Bi'an önce emekli olayım” ve benzeri davranışlar çok yaygınlayaşabilir. Bu davranışlar ise yaşanan anın keyfini azaltacak kişinin üzerinde ilave bir baskı da yaratacaktır.

    Planlı Yaşamak

    Davranışlarınızda bir acelecilik varsa ve bir an önce birşeyler yapmak istiyorsanız, biraz durup düşünün. Sonra da gelecekte yapmak istediklerini aklınızdan geçirdiğinizde ve geleceği belirlediğinizde rahatladığınızı görebilirsiniz. Bir an önce yerine, bir müddet farkında olarak ve planlı yaşamak değişimi sağlayabilir.

    Kriz dönemi geçtikten sonra istediğiniz gibi yaşamaya devam edebilirsiniz. BU zamana kadar, kendinizi çatışmalardan, şiddetten, sert iletişimden ve kavgalardan koruyun derim. Tabii, her zaman olduğu gibi karar tabii ki sizin.

    Cengiz Eren

    https://www.erenlp.com

    Bu yazı Posta gazetesi bölge eklerinde yayınlanmıştır.

     

  • Hıncal Uluç

    Hıncal Uluç Depremden korkmamak için Deprem OlmakHıncal Uluç ve Çocukluk

    Çocukluk insan hayatındaki bir çok şeyi belirliyor. Farkında olmadan yaşananlara ait stratejiler ve sonuçlar yaşanan hayatın içine damla damla akıyor. 

     

  • İletişim ve İletişim Kazaları Cengiz Eren'den

    Posta Gazelesi Bölge Ekleri yazısı İletişim ve iletişim kazlarıNLP Teknikleri ve İletişmek

    Hayatı yaşarken bir çok şekilde iletişiyoruz. Sözlü iletişim, yazılı iletişim, görüntülü iletişim, davranışsal iletişim ve hatta zihinsel iletişim. Bunlar kadar önemlisi kamuoyuna aktarılan bilgiler.


    Bazen birini düşündüğünüzde telefonunuzun çaldığını ve düşündüğünüz kişinin sizi aradığını görebilirsiniz. Tesadüf de olabilir ama “tam aklımdan seni geçiriyordum ki sen aradın” cevabını veririz.

    Sözlü İletişim

    Sözlü iletişim kelimelerle oluşturduğumuz cümlelerle oluşuyor. Cümleleri ifade etme biçimimiz iletişim şeklini belirliyor. Bazen sakin, bazen heyecanlı, bazen kızgın, bazen mütebessim, bazen ironik şekilde iletişim kuruyoruz. Sözlerimizi söylerken davranışlarımız, el hareketlerimiz, duruşumuz ve yüz ifademiz iletişimimizi sözlerimiz kadar etkiliyor.

    Yazılı İletişim

    Sosyal medyadaki anlık mesajlar da önemli bir iletişim alanı. Mesajın okunup okunmadığını da aynı anda görüyoruz. Yazılı iletişimin sözlü iletişimden farkı ise çok kereler okunabiliyor olması ve her okunduğunda daha farklı anlamlar üretilebilmesi. Ne demiş? Neden o kelimeyi kullanmış? Ayrılmak mı istiyor? Yazdığıma kızdı mı? gibi çok sayıda duyguyu farkında olmadan üretiyoruz. Anlık mesajlaşma da iletişimin bitirilmesi de kolay değil. Sorulan sorular, istenen cevaplar iletişimin uzamasını sağlayabiliyor ve aynı zamanda bağımlılık da yaratıyor.

    Yazılı ve sözlü iletişimde bunlardan kurtulmanın tek yolu, açık olabilmek.Sözlü iletişim kurduğunuzda düşündüğünüzü ifade etmek önemli. Yazılı iletişimde ise mesajınızı göndermeden bir ya da iki kere okumak iyi olabilir. Ne demek istedim? Ne anlaşılıyor? Sorularına cevap iletişimin faydalı seviyede kalmasını sağlar.

    Eğer iş konusu konuşuluyor ise, iletişimin net ve kısa olması yararlı olacaktır. Hem yazılı ve hem de sözlü iletişimde istediklerinizi mütebessim bir dil ile ifade etmeniz faydalı iletişimin devamını sağlar.

    Anlık mesaj ile sohbet ediyorsanız bunun da kısa olması yararlı olacaktır. Eğer gerçekten sohbet etmek istiyorsanız, telefon açıp konuşmanız ve duygularınızı sesli olarak aktarmanız güzel olur. Tabii en güzeli yüz yüze iletişim diyebiliriz. Bilgisayar üzerinden yapılan görüntülü iletişimde duygular iki boyutlu aktarılıyor diyebiliriz.

    Twitter Facebook

    Önemli kişilerin ve politik figürlerin verdiği mesajların ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Bu kişilerin verdiği sözlü mesajlar daha sonra basında ve internette yayınlandığında yazılı hale geliyor.

    Yazılı hale geldiğinde ise, çok çeşitli yorumların yapılabilmesi mümkün. Son günlerde bunlara ait çok örnek ve dil kullanımı üzerindeki sert mesajları takip ediyoruz.

    Sözler Yazılar ve Duygular

    Sözlerimiz ve yazdıklarımız duygularımızın ve inançlarımızın dışavurumudur, diyebiliriz. İnanç seviyesinde kendinizi sevmek ve insanı sevmek sizi iletişim kazalarından koruyacaktır. Duygularımızı ve hayatımızı yönetebiliyorsak, söylediklerimiz de değişecektir.

    Kendinizi kötü hissederken iletişimi bir müddet kesmeniz ve iyi hissettikten sonra iletişimi sürdürmeniz yararlı olabilir. Biri sizi sinilendiriyorsa, duygularınızı o kişi yönetiyor demektir. “Öfkeyle söyleyen, zararla susar, sonra bir bardak soğuk su içmek zorunda kalır.”Gaza Gelmemeniz iyi olur.

    Söyledikleriniz kaderiniz olabilir. İletişimin iyice karmaşıklaştığı dünyada kendinizi korumak önemli.Karar her zaman olduğu gibi yine sizin.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    Bu yazı Posta Gazetesi Pazar günü bölge eklerinde yayınlanmıştır. NLP Bilgileri ve NLP tekniklerinden yararlanarak hazırlanmıştır. 

    İlgili Linkler: 

     

     

  • KGM Kişisel Gelişim Müteahhitliği

    koklerToplum Mühendisliği Toplum Müteahhitliği

    Kavramlar sürekli olarak değişiyor. Yenileri yerine ekleniyor. Toplum Mühendisliği kavramı daha önce o devrin Başbakanı Tansu Çiller tarafından kullanılmıştı.. Milliyet Cumartesi ekinde ise “Toplum Müteahhitliği” kavramını ortaya attım. Bunun nedeni toplumsal ve kimlik tanımlarının inşaat malzemesi ile yapılması ile ilgiliydi. Tartışma “Din Çimentodur” ile başlamış, kum, demir, antifriz ile devam etmişti..

    Topluma Şekil Vermek

    Toplumu kendi amaçlarına göre yönlendirmek isteyenlere “Toplum Müteahhidi” adı verilebilir. Bu anlamda toplum müteahhitliğine en güzel örnek Bush’un Irak’ta yaptıkları olsa gerektir. Benzer şekilde ülkemizde de toplum müteahhitliği yapmak isteyen çok sayıda yönetici ve tarikat şeyhi olduğu da söylenebilir. 

    Ancak bu düşünceler farklı bir takım yeni düşüncelerin oluşmasını sağlamış ve Toplum Müteahhitliği’nden “Kişisel Gelişim Müteahhitliği” kavramına bir açılım sağlamıştı. “Kişisel Gelişim Müteahhitliği” ne olabilir diye düşünmeye başladığımda ise ortaya çıkan sonuçların daha da farklı açılımları sağlayacağı görünüyordu.

    “Kişisel Gelişim Müteahhitliği” nedir? Kişisel gelişim müteahhitliği, kişisel gelişimi kullanarak kendilerinin yuvasını yapmak isteyen kişilerin yaptığı çalışmalara denebilir. Müteahhitlik, yapılan bir şeyin “sabitlenmesi” demek ise, kişisel gelişim müteahhitliğinin de gelişimi “durduran” bir tarafı olsa gerektir.  

    Kişisel Gelişim Müteahhitleri

    Kişisel Gelişim Müteahhitleri kendileri yeni bilgiler üretemezler. Sadece başkalarının hikayelerini ve bilgilerini kendilerine aitmiş gibi kullanırlar.  Örneğin balık vermek yerine balık tutulmasının öğretilmesini önerirler. Ama Galata köprüsü üzerinde balık tutmasını bilen ancak hayatını yönetemeyen çok sayıda insan olduğunu da hiç göremezler. Hayatın içinde yaşayamadıkları için  Konfüçyüs’ten gelen bu hikayeyi “Konfüçyüs bugün yaşasaydı, nasıl organize ederdi”, diye düşünmek akıllarına bile gelmez. Olsaydı herhalde insanlara” bilgisayar vermek yerine bilgisayarı kullanmayı öğretin” derdi. Şimdi ise ASP, html, XML, .NET, ASP.NET gibi konuların da öğrenilmesi gerekiyor. O çağlardan çok ilerideyiz çünkü.

    Copy Paste Yazarlar

    Kişisel gelişim müteahhitleri genellikle tercüme edilmiş bilgileri veya başkalarının önemli sözlerini kullanırlar. Kamuoyunda bilinen, herhangi bir yararı olmayan ancak insanı rahatlatan sözleri, cümleleri, hikayeleri sıkça kullanırlar. İç dil kullanamadıkları için dış dile yönelim sonucunda, kıssadan hisseler veya  sözler, sonuçları düşünülmeden kullanılacaktır. Hatta bazı kitapları sadece önemli cümleleri kopyalamak için okudukları da bilinenler arasındadır. Bunları ise daha önceleri copy-paste yazar olarak tanımlamıştık.

    Şarkılar

    Kişisel gelişim müteahhitleri insanları rahatlatan ama çaresizleştiren ve durumun kabul edilmesini sağlayan bir yapıya da sahiptirler. Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Sezen Aksu ve Yılmaz Erdoğan ve daha birçokları da bu anlamda kişisel gelişim müteahhidi olarak adlandırılabilirler. “Batsın bu dünya” şarkısı, bu şarkıyı duyan insanı rahatlatmakta ancak pasifleştirmektedir de. İstanbul’a göçün arttığı tarihlerde, İstanbul’a gelip istediği gibi yaşayamadığı için kendini baskı altında hisseden kesimlerin köye dönüşünü hızlandırmak amacıyla “Hadi gelin köyümüze geri dönelim” şarkısının söylenmesi de anlamsız değildir. Bu şarkıyı söyleyen kişinin fareli köyün kavalcısı gibi köyüne dönmesi gerekir miydi? Bu hiç sorgulanmayacaktır.

    Kişisel Gelişim Müteahhitleri söyledikleri sözlerin ne temeline, ne çatısına, ne de içine bakmazlar. Söylerler ama yanlış olduğu ifade edildiğinde, “Ben o anlamda kullanmadım” diyerek kaçmaya çalışırlar. Sonrasında ise depremin 17 Ağustos’ta yıktığı binalar gibi, cümlelerinin altında kalıverirler, ya da o cümleyi bırakıp, başka bir yanlış cümleye sarılırlar. 

    Roma’yı fethetmeye kalkan, gemilerini Cebelitarık’ta yakan, “Ya bir yol bul, ya da bir yol aç“ dedikten sonra Alp dağlarının üstünde önce savaşı ve hayatını kaybeden Hannibal’in , bu cümleyi söyleyebildiği halde neden bu hale düştüğü üzerinde pek de düşünmezler. 

    Inner Child

    İnner Child’ı “İçimizdeki Çocuk”, Learned Helplessness’i, “Öğrenilmiş Çaresizlik” olarak Türkçe’ye çevirirler ama bunun sonuçlarının ne olacağını ve nerelere kadar ulaşabileceğini de bilmezler. Kişisel Gelişim Müteahhitleri şiddeti onaylayan Hülya Avşar’ı, insanları dizilere bağlamayı, zihinsel sınırlar yaratan dizilerin Senaryo yazarı Birol Güven’i de çok takdir ederler. Hatta onların kendilerinden daha ileride olduğunu da söylerler. Topluma örnek olması gerektiğini de önerirler. 

    “Kişisel Kurtuluş Savaşınızı başlatın” diyerek hayatın savaş olarak algılanabileceğinin farkına varmayıp, herkesin kendileri gibi hayatla savaşmasını isterler. Savaşın sonunda Hannibal’in kaybettiği savaş gibi bir sonucu yaşarlar mı? Bu da şimdilik bilinmez. “Korkaklar her gün cesurlar bir kere ölür” diyerek hayatın sadece ölüm içeriğinde algılanmasını sağlayanlar Kişisel Gelişim Müteahhitleridir. Sonuçları ise Milli maç sonuçlarına benzer sonuçlar olacaktır.

    KGM

    Kısaca KGM diyebileceğimiz Kişisel Gelişim Müteahhitleri, insanlara “karşınızdakini anlayın, ona göre davranın” diyerek tavır konmasını da engelledikleri için, insanları pasifleştirirler. Hatta Passi Flora etkileri de vardır denebilir. Aktardıkları bilgiler içinde, “hayır” kelimesi yoktur veya tavır koymak konusunda bir şey anlatamazlar, zira kendileri de tavır koyamazlar. Bilgiye karşı tavır koyamadıkları gibi, o bilgileri doğru kabul ettikleri için eleştirmeyi bile düşünemezler.  

    Kişisel Gelişim Müteahhitlerinin en önemli özelliklerinden biri de “normalleştirmek” temeli üzerine kurulu olmasıdır. “Normalleştirmek” yaratıcılığın önündeki en büyük engeldir. Şiddetin normalleştirilmesinin şiddeti arttırdığı gibi, çaresizliğin de normalleştirilmesini sağlayıp kendilerine “Belki bu kitapta olmadı ama yeni kitapta olabilir” diyecek, kendilerinin tüketicisi haline gelecek insanlara ulaşmaya çalışırlar.

    Sonuç olarak Kişisel Gelişim Müteahhitleri daha çok kazanmak, daha çok tanınmak ve yukarıda da ifade ettiğim gibi aslında “kendi yuvalarını yapmak” için çalışırlar. Dinlendiğinde doğru olduğunu düşündüğünüz ama üzerinde düşündüğünüzde yanlış olduğu apaçık ortaya çıkacak şeyler söylerler. Örneğin yanlış tercüme olabilir ama “Bilge Ferrari’sini sattığına göre bilgelikten Ferrari kazanılabilirmiş” şeklinde düşündürtülür insanlar. Ama “Gölge etme başka ihsan istemem” diyen Diyojen’in Ferrari’sinin tahta bir varil olduğunu da bilmezler. Tırtılın koza yapıp kelebek haline gelmesinden bahsederler ama kelebeklerin ömrünün bir gün olduğunu da hiç söylemezler.

    Kişisel Gelişim Müteahhitlerinden korunmanın tek yolu duyu organlarını doğru olarak kullanmaktır. Önce kitapları ele alınır bakılır, “Maskeler gerçeği gizliyor olabilir mi?” ya da “İnsanlar ipli kuklalar haline getirilmeye çalışılıyor mu?” şeklinde sorgulanır. Kitabın arka sayfası okunur. Toz duman arasındaki bağlantılar kurulur. “Tozu dumana katmak” tanımının “kaçmak ve yakmakla” bağlantılı olup olmadığı sorgulanır. Anlatımın ise “dışlaşmış” mı, “içleşmiş” mi olduğuna bakılır. “Anlatmak istediği şeyi kendi mi anlatıyor yoksa başkasına mı anlattırıyor?” buna da bakılır. Bu sorgulamalar sonunda inliyorsanız “Sen inle her şey başlar” diyebilirsiniz. “İnleyen Nağmeler Ruhumu Sardı” müziği eşliğinde okuyabilirsiniz, tabii okumak isterseniz. “GÜLEN şen sevdalılar vardı” sözleri de tam oturdu bence.

    NLP ve Kişisel Gelişim

    “Değişim” yerine “olmak”, “tavır” yerine “karşınızdakine göre davranmak”  önerisi ile karşınıza gelen KGM’cilere dikkat etmeniz ve kendinizi korumanız gerekmektedir. Korumadığınızda ise siz de farkında olmadan önce “savaşmaya”, sonra “ayrışmaya”, daha sonra da “pasifleşmeye” başlayabilirsiniz.

    KGM’cilerin kullanmayı pek de bilmediği Türkçe’yi ve Türkçe konuşmayı öğrenmeye çalışmanız, kelime haznenizi zenginleştirmeniz ve nominalizasyonlardan uzaklaşıp, fiillerde  de geniş zaman kullanımına geçmeniz, hayatınızı yönetmenizi düşündüğünüzden daha çok kolaylaştırabilir. Bunu yaptığınızda KGM’ciler aktardıkları bilgilerin ne sonuçlar yarattığını kendilerinde görmeye başlayıp, onlar da “olmak” yerine “değişimi yapmak” zorunda kalabilirler. Karar tabii ki sizin!!!!

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

     Kozyatağı 

    İlgili Linkler:

     

  • Köşe Yazısı 13 Eylül 2015

    Korkular Korktuğunuz Oranda Gerçekleşebilir.

    İnsan hayatı yaşarken birçok korku hissediyor. Korkular çeşitli. Uçak korkusu, deprem korkusu, kapalı yerde kalma korkusu, hastalık korkusu, kirlenme korkusu, karanlık korkusu, sınav korkusu, kaybetme korkusu, terkedilme korkusu, gelecek korkusu, yalnızlık korkusu, iktidarı kaybetme korkusu ve daha yüzlercesi.

    Korkular nasıl oluşur? Neden korkularımız var? Bu doğrudan beynimizin çalışma biçimi ile ilgili. Beynimiz boşluk kabul etmez ve boşlukları doldurur. Bu boşlukların doldurulmasının en kolay yolu, korkular olacaktır. Anne baba herhangi birşeyden korkuyorsa, çocuk da korkacaktır. Hele bir de korkutulmuşsa. Tanımsız kelimelerle çocuğun korkutulması daha da kötü sonuçlara yol açabilir. Çocuk kendi hayal gücü ile bunları şekillendirdiğinde korkusu biraz daha büyüyecektir.

    Kendimizle, kendi kaynaklarımızla ilgili boşluklarımız varsa, bunlar da korkularla doldurulabilir. Başarısız olma korkusu, gelecek korkusu, kaybetme korkusu ve benzeri korkular da hissedilebilir. Eğer kişi yeni bir durumla karşılaştığında hayatını yönetebileceğine inansa, bu korkular kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

    Uçak Korkusu Deprem Korkusu Panik Atak

    Uçak korkusu, deprem korkusu ve panik atak benzeri durumlarda insanın hayatını yönetmesi engelleyen ve sınırlayan korkulardır, her korku gibi. Bilmediği veya kalabalık bir yere giren bir kişi kalbi yerinden çıkarcasına çarpıyorsa, bu durumda kalabalık bir yere girmekten vazgeçecektir. Ya da uçağa bindiğinde, ya da binmeyi düşündüğünde kendisini çok kötü hissediyorsa, uçağa binmekten vazgeçecektir. Ya sakinleştirici alarak, ya da içki içerek uçağa binebilebilecektir. Asansöre binmekten korkuyorsa, merdivenleri kullanacaktır.

    Kişinin geçmişte yaşadığı olayların korkular üzerindeki etkisi büyük sayılabilir. Geçmişte yaşanan tecrübeler bu anlamda insan hayatında çok önemli. Hatırladığımız ya da hatırlamadığımız bir sürü tecrübeye ait duygular yüzeye taşındığında, kişi kendisini çok kötü hissedecek ve bir şey yapamaz hale gelecektir. Buna zihinsel kapakların açılması diyoruz ki, bu köşede bu duruma ait ilave bilgileri bulabileceksiniz.

    Korkular

    Bu anlamda korku iki nedenle ortaya çıkar. Birinci neden korkutulan kişi kolay yönetilir. Korkutulan çocuk daha uslu olur. Uslu çocuklar ise herkesin sözünü dinlerler, bunun iyi bir şey olduğunu duşunmek ise hata olacaktır. “Bir bakışla çocuğumu mum gibi yaparım” diyen anne ve babalar var. Korkutulan insan ve korkutulan toplum daha kolay yönetilir. Son günlerde yaşadığımız terör olayları hepimizi üzüyor. Ancak bu yüzden yaşamımızdan ödün veriyor, sinemaya, tiyatroya, gidemiyorsak, toplu taşıma araçlarına binemiyor, hatta evden çıkamıyorsak, terörü yaratanlar bizi korkutarak hedeflerine ulaşmış olacaklardır.

    Korkuların ortaya çıkmasının ikinci nedeni, biz kendimizi koruyamıyorsak, korkular bizi koruyan araçlar olarak ortaya çıkar. Burası önemli “korkular bizi korur”. Uçağa binen bir kişi kendisini çok kötü hissediyorsa, uçak korkusu kişiyi uçaktan uzak tutmaya çalışan bir koruma mekanizmasıdır diyebiliriz. Kişi uçağa binemeyecek ama çok uzağa da gidemeyecektir. Uçakla bir kaç saatte gitiğiniz bir yere başka vasıta ile gitmeyi bir düşünün.

    Yukarıda korkular biz kendimizi korumadığımızda , bizi koruyan yapıda olduğu gibi, bir başka önemli sonucu olduğu söylenebilir. Bu sonuç ise, korkuların değişim mesajları olarak algılanması gerektiği. Eğer herhangi birşeyden korkuluyorsa veya bir korku giderek artıyorsa, değişimin zamanı gelmiş demektir. Değişim gerçekleşinceye kadar da bu korkular artmaya devam edecek veya daha etkili bir korku sistematiği üretilecektir. Uçağa binemeyen kişinin, daha sonra deniz otobüsüne veya asansöre binememesi gibi.

    Değişim ve Hayatı Yönetmek

    Değişim nasıl gerçekleşir sorusuna verilecek cevap şu olabilir. Kişinin kendi kararlarını verip, istediklerini yapabilmesi ve gerektiğinde istemediklerine hayır diyebilmesidir. Ancak burada geçmiş stratejilerden de kurtulması önemli bir nokta sayılabilir. Herhangi bir içerikte yapılacak değişim veya yeni bir öğrenme süreci yeni fırsatları yaratacak ve yeni kapılar açacaktır. Değişim süreci başladığında kişinin çevresindeki insanların bu değişimi önlemeye çalışmak istemelerinin nedeni ise başka bir yazının konusu.

    Kendinize güvenerek ve inanarak, hayatınızı korkmadan yönetebilirsiniz. Karar sizin!!

    facebook/cengiz.eren
    twitter/cengiz_eren

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

     

  • Köşe Yazısı 6 Eylül 2015

     Posta Gazelesi ekler köşe yazısıMerhaba,

    Türkiye'nin önemli gazetelerinden Posta'da yeniden yazmaya başlamış olmaktan dolayı mutluyum. Bu köşede her hafta sonu kahvaltı sohbetlerinizde ailecek konuşabileceğiniz konulardan bahsedeceğim. Hayatınızı yönetebilmeniz için kendi kaynaklarımdaki bilgileri aktaracağım.

    NLP ve Cengiz Eren

    Adım Cengiz Eren. Uzun yılllardır NLP ve kişisel gelişim konularında seminerler veriyor, yazıyor ve bilgi aktarıyorum.

    NLP duyular duygular kullanılan dil ve davranışlar arasındaki bağlantıları anlamamızı sağlıyor. Bu bağlantıların değiştirilmesine dair teknikleri de ifade ediyor. Son zamanlarda kişisel gelişim konuları ve bir çok farklı sistem giderek insan hayatında önemli bir yer tutuyor.

    Herkes bir yolunu bulmaya çalışıyor. İçsel yolculuktan bahsediyorum, yanlış anlaşılmasın. Hangisi doğru diye sorarsanız söyleyebileceğim tek şey, insanı önemseyen, hayatı önemseyen, ve hayatı yönetmeyi önemseyen konularla ilgilenmek en önemlisi.

    Sorular sormak ve aktarılan bilgileri yorumlamak da çok önemli. Zira bazı bilgilerin hayatımızı kolaylaştırdığını düşündüğümüz halde fırsat ve seçeneklerimizi azallttığı için zorlaştırdığı da görülebilir. Bu açıdan aktarılan her bilgiyi yorumlayıp süzmek ve daha sonra da davranışlarımıza aktarmak.

    Arşimed Kanunu ve Korkular

    Hemen hemen hepimiz Arşimed kanununu biliyoruz. Arşimed kanununu biliyor ve denizde boğuluyorsa kişi, Arşimed kanununu öğrenmesine gerek olmayabilir. +Ne öğrenmesi gerekiyor+ desem, aklınızdan hemen yüzmek kelimesi geçecektir. Aslında hiç Bir şey öğrenmemize gerek yok. Kendimizi suda rahat bırakmamız sorunu tamamen ortadan kaldıracaktır.

    Bu anlamda rahat olmak ve kendimizi iyi hissetmek çok önemli. Ama farkında olduğumuz ve olmadığımız nedenlerden dolayı kendimizi iyi hissedemiyor olabiliriz. İşte bu etkilerin nerelerden ve nelerden kaynaklandığını bulabilirsek değişim de kendiliğinden gerçekleşecektir,

    Bilgi Aktarmak

    Öğrencilere sınavlarda yardımcı olacak bilgiler aktaracağız. Aile içi iletişim ve eşler arası iletişim de konularımız içine girebilir. Neden ağlıyoruz? Neden sinirleniyoruz? Hatta bazen neden sinir krizleri yaşıyoruz.Korkularımız nasıl oluşuyor? Değişim nasıl kolaylıkla gerçekleşebilir? Uçak korkusu neden ortaya çıkıyor? Sorularına da cevap vermeye çalışacağız, bu köşede.

    Kendiniz İçin Birşeyler Yapmak

    Kendisi için bir şey yapmayanlar, işini, başarısını, ailesini, çocuklarının eğitimini olması gerekenden fazla önemseyenler sorun yaşayacaktır. Hele bir emekli olayım, hele bir çocuklarımı evlendireyim, hele biraz para biriktireyim, hele bir ev alayım da ondan sonra kendim için birşeyler yaparım dediğinizde kendi yaşamınızdan feragat ediyor olabilirsiniz. Göreceksiniz ki o zamanlar geldiğinde de kendiniz için yine Bir şey yapamayacaksınız. O yüzden diğerlerini yaparken kendiniz için de birşeyler yapıp, yeni öğrenme süreçlerini başlatmanız yararlı olur. Hem kaynaklarınızın zenginleşmesi ve hem de zihninizin çalışma hızının artması için yenilikler önemli.

    Kişisel tecrübeleriniz kadar, konuştuğunuz dil de önemli. Hem de çok önemli. Hem kendinizi ve hem de karşınızdakini anlamak, dil üzerine yazacağımız yazılarda çok kolay hale gelecektir.

    Bana yazacağınız sorularınıza ve sorunlarınıza cevap vermeye çalışacağım.İçerik Sizi Düşünmek kitabımın kapağında şöyle yazıyordu. “Hepimizin farketmeye, itiraz etmek için bilmeye, hayır demek için kendimize güvenmeye ihtiyacı var.”

    Gelecek haftalarda da görüşmek üzere, yeniden merhaba.

    facebook/cengiz.eren

    twitter/cengiz_eren

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

     

     

  • Loş Işık Cahide Yormaz Öz yazısı

    Cahide Yormaz ÖzLOŞ IŞIK

    Romantiktir Loş Işık


    Bir masa iki sevgili, aşık ya da değil sevmeye hazır gibi. Kırmızı şarap kadehlerde sıcak hemde, yanarken şömine, çıtır çıtır çam kozalıkları yanıyor ritm tutmuşlar ateşe, haydi bir ormanda bir ev diyelim. Çok uzak birilerinden, kenarda bir divan sarhoşluk ötesi beklemede, bir köpek sesi neden havlar ki kıskanır belki yalnızlığında, bir kadın kahkahası davet eder her umudu, şişe dibine kadar bitmeli belki de yenisi devreye girmeli sabah zor olur bu durumda beklemeli. “Öyle sarhoş olsam ki “ diyor kırkbeşlik plakta Tanju Okan

    Şiir

    Olmaz mı bekle can...

    Bir heyecan

    Dolu dizgin arzular

    Birden bir fırtına bir sel vururken camlara

    Havlayan köpek kaçar kulubesine

    Tanık olmak istemez belki de yaşananlara

    Birden ateş söner, yağmur diner

    Gün ışığı, bitirir aşkı

    Yalnızlık

    Kalabalıklara katılma vakti yine yalnızlığında belki şarabın bir müddet sıcağında dönüş yine umut ya da umutsuzluklara, loş ışık geçicidir. Güneşli günlerde aranır vefa.

    Loş ışıkta uyurum, şarapsız, şöminesizdir odam ve de değildir tarifteki ortam.Bir hayat öylesine mücadele içinde devam..

    Işık yorar beni.

    Bir sarı nokta geldi oturdu gözüme, onu beklermişim gibi.

    "Güneş ışığından sakın" dedi doktor "koyu bir camdan bak hayata". Güneş ve gençlik, yaşlılık ve karanlık ikiz gibi. Oysa gençken de uyuyamazdım aydınlıkta sığınırdım ışıksız odama. Ağlarken görmesinler isterdim belki de. Neden ağlardım onu da bilmeden mutsuzluğa bir yatırımdı bir bilinmeyenden.

    Gençliğin neden nasıl kurulduğu gerçeküstü hayallerden, çözülemeyen bir denklemden, okul yıllarında giyilen o kara önlükten sanki bir şeyler yapışmıştır ruhuna, pembeleri gölgeleyen.

    Kendini tanırken, tanımaya çalışırken; “olur mu böyle olur mu? Kardeş kardeşi vurur mu” sloganlarını duyduğunda kardeşine bakarsın uyurken o senin canındır kardeş vururlur mu diye düşünürken bilmeden ruhuna atılmıştır zehirli oklar, endişeleri bir ömür saklar, tarihi yaşarsın güncelinde. Baba faturalar derdinde, anne tencere kaynatmaya devam eder. Sorgularsın faturalı hayatları, neler fatura edilecektir sana, nasıl ödenecektir bedeller!

    Kalbin çarpar birileri için belki değer değiller, oysa tanımazsın bile kimdirler. Yıllar geçer, Kaç kez soyunur ağaçlar kaç kez yeşili giyinirler sen grilere dönüşürken siyaha doğru yol alırken. Asil ol der anne. Kırmızı sevilmez. Kırmızı kandır, kavgadır. O.....nun dudağında renk olur, sakın ola sakın.

    Hayaller ve Öneriler

    Hayaller pembe , sen yere sağlam bas derlerdi hemde.

    Deprem her yerde toprak sallanıyor, ürün tutmuyor yüreğimi sarsıyor her adımda. Bir adım ötesi mutluluk durağı mıdır diye diye uzun bir yürüyüş de, yorulur duygular bedenle eş, sen yürürken hep sonbahar hep kış. Oturmak istersin yok bir köşe. Yaz gelsin istersin aramalısın bir gölge..

    Giysisiz iken ağaçlar yaşlanır ruh, soyunmaktadır duygulardan. Yaprak yaprak düşer hayaller, umutlar

    Ne bir gölge ne huzurlu bir köşe, yürüyor tanımadığın insanlar , bir defter bir kalem elinde daha yazacakmış gibi bir şeyler hani belki hayal yazılır yeniden şarap, şömine ve sevgili ile el ele bir fotoğraf siyah beyaz ya da renklenen, gözler gördüğünde, kalmalıydı en azından Kadıköy eskicisinde bir sepette

    Mevsimsiz bir zamandı.Yerin adı yok. Deniz göz ucunda, martı kadının tanıdığı mı?

    Simitçi bugün mavi gömlek giymiş işler iyi anlamında.

    Kargalar aynı yine karga, sesleri sevilmez, değil umurlarında.

    Kimileri pedal çeviriyor hayatı döndürüyor ayaklarında.

    Pusette bir bebek anne, baba yanında

    Çok uzaklardan bir ses geliyor” öyle sarhoş olsam ki her şeyi unutsam”

    Bir ninni gibi

    Bir bekleyiş gibi

    İlaç gibi

    Unutmayı bekler gibi

    Bir kadın bulurlar hareketsiz elinde kara camlı bir gözlük

    Görmeden bakıyorken güneşe.

    Yerde bir defter bir kalem yazılmamış her neyse..

    Güneş tüm şefkati ile sarılmış ona “artık ihtiyacın yok karanlığa” der gibi bir sevgili gibi sarılmış kadına.

    Bir dolu insan geçer önünden o yok gibi.

    Ruhlar ve ruhsuzların yürüme yoludur hayat.

    Bir adım ötesi mutluluk

    Bir adım gerisi kuytu bir yalnızlık

    Boşluk

    Hayallerin bittiği

    Loş ışık.

    Bir yerlerde sıcak şarap içiyor birileri birbirlerini sever gibi

    Sever gibi

    Gibi....

    8.5.2017

    Cahide Yormaz Öz

     İlgili Linkler

     

     

TOP