Bu dünyaya geldim geleli düşünür dururum geçmiş ve geleceği. Ne han var ne hamam hani derler ya ne ne torun ne torba. Sana ne kadın diyemedim işin gerçeği. Çocuklar kadınların eseri. İnsanoğlu, en mükemmel canlı demiş kendisine. İlk yalan, ilk kibir, ilk riya. Çıkmış bütün kötülükler bununla yola.
Dünya güzelsin aslında. Doğa; dağ, taş, deniz ova, börtü böcek, kuş çiçek. Hepsi ayrı renk, ayrı rüya.
İnsanoğlu çok tahripkar bırakmamış, yok etmiş binlerce canlıyı. Yaşamış bir ara mamut kalmış fosil taş kayada. Sonra birbirlerini yok etmişler savaşlarla. Yetmemiş dünya. Dünya dar artık insana.Bölük bölük insanlar. Tanrıyı ya da tanrıları bölüşememişler.Renkleri ayırmışlar. Oysa ilim, bilim, felsefe yani bilgi ve sanat yaşasaydı tüm insanlık bunlarla kanatlanacaklardı olmayacaktı ayrılık. Ortak akıl olmalıydı. Ama kimilerine uymamış bunlar uyanlara da yapışmış o ilk kibir, hırs DNA larına.Değişir durur insanoğlu dönerken dünya bitmez kavgalarda. Aralarda çıkmış birileri, barış demiş, kardeşlik demiş ölmüşler uğruna.Kimin umurunda. Rende çalışmış durmadan. Kim iyi bir fikir önermiş, çalışmışsa çalışmış hızar, çalışmış doğrama. İnsanlık paramparça.
Duygu da varmış insanda ama ruhlara girmiş kuytu kıyılarda. İyi duygular, kötü duygular ya da yok hükmünde uygulamalar. Vicdan mesela. Var mıdır her yaratılanda.Görülmez, tutulmaz ama hep aranmakta. Kalpte mi beyinde mi? Olmalı bir yerde. İnsanın insana ya da başka bir canlıya zulmü varsa vicdansız deriz. İyilikler melek formunda. Soyut ama somut sonuçlarda.
Ve sanat edebiyat. Kelimeler, sözcükler ne dersek diyelim vazgeçilmezlerimiz. Bir kelime ile dünya değişir bir kelime ile yıkıntılarda. Cehennem deriz yine soyutlamalarda. Cennet midir mesela dünya aşık olduğunda ya da terk edildiğinde, kırıldığında, küstüğünde, bir yakınını kaybettiğinde cehennem mi başlar yüreğinde.
Dünya ya gelmek bir ödül ise, yaşamak bedel ödeme bence. Zor iş sevmek, sevilmek, aşk, savaş, yoksulluk, hastalıklar, barış için bunca kavga dünyayı kana bulama. Doğayı çokça yok edip rahat yaşama uğruna köprüler, barajlar, yollar, gökdelenler yaptık. Sonra hep tükettik. Yine tükettik, daha fazla konfor daha fazla tüketim. Otomobiller, araçlar, gereçler sonra geniş yollarda metal hakimiyeti, egzos gazları, zararlı gazlar, hastalıklar, nefes alamamak, bunalım kavgalar yok çiçekli tarlalar, kapatıldı dereler, kum oldu dağlar, kirlendi sular, güvensizlikler. Sonra başlıyor tapmalar. Eşyaya tapma, paraya tapma, paralıya tapma, tapınaklar, yeni tanrılar, tanrıların arabaları, köleler, satıcılar, alıcılar.Gidiciler, kalıcılar. Bu arada insandan korkup kaçan duygular. Makine insanlar. Ellerinde bilgisayarlar.Makine artı makine yaşamlar. Bu arada henüz dygularını yitirmemiş nesli tükenmekte insanlar. Ve mutsuzluklar..
Yazanlar, çizenler. Hala bir şiirle dünyaya insana seslenenler.Alay edilenler. Şair adam ! şair kadın yok mu yok! Kadınlar gerçekçi. İyi bir koca iyi eser.eser mi? Eser..
Övünenler, dövünenler tabii bir de dövülenler olsun..!
“Bir bahar akşamı rastladım size
Neden başınızı öne eğdiniz
Daha önceleri neredeydiniz?”
Diyen kibar şair adamlar. Hüzünlü şarkılar.
Cüzzam varmış bir zamanlar, dökülen yaralar.Var mı buna şarkı yapan?
Hüzzam faslı yaralar.
Boşver karın doyurmaz şarkılar. Kimin arabasına binersen onun türküsünü söyle özdeyişler.
Oysa Türküler öyle özel. Yanık, ağıtlı ağır duygular Hafifide var duygu var duygu var.
O soyut vicdan, ruh duygulara elbisedir sanat.
Bir kemanın telinde ses, bir kelime bir cümlede aşk olur, nefes. Bir resimde ya da suya bir nakışta duygular bir akıştadır, yontuda taş sessizce konuşur. Anlamanı bekler öyle durur sabırla.
Sanat sabırmıdır aynı zamanda.
Tüm duyarsızlıklara bir sorudur sanat.
Sanat kimse için değildir.Toplum için değildir kendiliğinden çıkar ortaya alan alır, seven sever, sevmeyen görmez, okumaz, bakmaz. Yorumlar muhtelif. Tartışmaya gerek yok. Duygular kelime ile şiir şarkılar
olur heykel ya da heykel taş. Taştan duygular sessizce. Duygusuzluklarla eş olur. Her ikisi de taş gibidir. Varsa da taştır yoksa da taştır. Taş gibi vicdandır.
Acı çekmek duygudur. Acı çekmiyorsan duygu yoktur. Hissedilen yoktur. Burada bir paradoks var.Sonuçta sessiz taşlar gibiyiz. Ancak bir heykele dokunabilirsin bir ses alırsın. Duygu yoksa, emek yoksa, vicdan yoksa yoksun. Yoklar yoktur.
Hiç bir şeye benzemiyor diyorsak HİÇ bir şeydir. Yine de birşeyler yapmalıyız. Hiç bile olsa. Hiç bile olsak hepimiz hiç olacağız. Hiçler hiç bir şeye benzemesede hiçler bırakmak yine de güzeldir.Bir kitap, bir beste, bir yontu belki birileri bir zaman bunu biri yapmış, bestelemiş, yontmuş diyebilecektir.
Hiç olduktan sonra hiç bir şey olabilirsiniz. Hiç kimse onu anlamamış, tanımamış diyecek birilerine birileri hiç selam bırakmaz mı?
Gelmiş, geçmiş, yazmış, çizmişlere selam deriz derlerse bizde bir selam göndeririz.
Geldik gideceğiz. Kırdık, kırıldık belki üzdük çokça üzüldük. Dünyaya çocuk getirmedik sorumluluğumuz yok demedik.Herkes bu yaşamda karşılaşacak zorluklarla aşk, meşk, mutluluk, görevler ya yazılmış bir programda ya da boş kalmış adındaki levha. Roman, şiir, sanat verilmiş sana onlarla ruhunu rahatlatsana.
Sanat ruhun arınması, ütopik karması ama güzel ama değil. Her şey göreceli.İnsanoğlu doğuştan yaralı. Dünya terapi durağı ya iyisin ya kötü. İyileşirsen ne mutlu iyileşemezsen geçmiş olsun.
Geçmiş, gelecek dünya bu bir gün o’da dönmeyecek. Galaksi de yorulacak.
Yeniden boşluk, boşluk boşluk...
Geldik bu dünyaya bir ara sordular mı bize sormadılar mı bu hala muamma. İnsanoğlu gibi çözülemez. Kendisini bilmezken tanımazken kendi sesin yabancıysa sana bunu anlasana ey ruh.
Ey duygular karışıklığa devam soyut, somut, ilüzyon yaşam
Hiçliğe selam
Sürçü lisan ettiysek affola
İnsanlık bu ya...
Eyvallah..
8.11.2016 hiç önemi yok.
Cahide Yormaz Öz